19 Nisan 2013 Cuma

Sonsuzluğun Ritmi: DİNG DONG

     Uyku düzenimle ilgili çok ciddi sorunlarım var. Olması gerekenden daha fazla uykusuzluk çekiyorum bu aralar. Ben zaten yapı itibarıyla uykusuzluğu meslek edinmiştim zaten. Günde iki saatlik uykuyla çok rahat olduğum günleri özlüyorum. Uyumak tamamen zaman kaybı zaten ancak insan dinamiği için de oldukça gerekli bir şey. Evrimsel geçişin bir aşaması olsa gerek ki, şu aralar değil iki saat, on iki saat bile uyusam, uykusuzluk en büyük sorunum oluyor yine.

     Düşüncelerimin ve duygularımın evrimsel süreci içerisinde değişen çok şey var. Uzun zamandır düşünmediğim ve hissetmediğim duygularımın artık içimde bakımsızlıktan öldüğünü ve yakında kokusunun ağzımdan tüm dünyaya yayılacağını düşündüğüm zamanlarda, belki de bütün bunları sonsuza kadar değiştirecek olan bir şey yaşadım. Seni tanıdım. Gözlerinin gözlerime derinlemesine kilitlendiği o an, bütün dünyanın fişi çekilmişti sanki. Işıklar söndü, sesler kesildi ve zaman sonsuzluğa vurdu: "DİNG DONG" Hiç bir şey eskisi gibi değil şimdi. Hiç bir şey eski değil. Günler aylar geçti, mesafeler girdi araya. Kulağımda hala aynı vurdu: "DİNG DONG" ve ben hala gözlerindeyim. Sen hala düşlerimdesin.

     Aradan geçen onca zamana ve mesafeye rağmen hala beni uykusuz bırakabilmen çok güzel. Belki de bir insanın yaşayabileceği en güzel sorun bu ama dur artık. Gerçekten. Yoruldum. Hayalin ve günün birinde kavuşabilme ümidi her ne kadar ruhumu gençleştirse bile, bedenim isyan bayrağını çekmiş durumda. Ya da mesafelerin amına koyayım, desen ve gelsen. Yüzyıl uyusak beraber...

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Blogger Witget