6 Mayıs 2013 Pazartesi

2 Değişken, 2 Anı

     Her sabahki gibi saçma bir günün ilk ışıklarında gözlerimi açtığmda, bu kadar boktan bir dünyaya hala daha nasıl uyanabildiğime şaşırdım. Her sabah tekrar eden bu saçmalıklar silsilesinin ortasında traş, duş ve bir kahve sıralamasını izleyerek başladığım günün ne kadar iyi ya da ne kadar kötü geçebileceğini kestirmeye çalışırım. Zor hem de çok zor. Bana kalsa zaten neden kötü bir günüm olmasını isteyeyim ki? Hangi gerizekalı isteyebilir böyle bir şeyi? Bugün gayet iyiydi mesela, olması gerekenden çok daha iyi. Bakalım yarın bize ne getirir?

     Bugün bir arkadaşımın doğum günüymüş. Bunu öğrendiğim zaman bir anda anılar film şeridi gibi gösteri sundular bana. Ne kadar da çok anım varmış onunla ilgili. Olması gereken de bu değil mi zaten? O, benim bu hayatımdaki ilk arkadaşım... Sanırım 5.5-6 yaşlarındayım. Bilirsiniz daha siz kendinizi bile tanımıyorsunuz o sıralarda. Ben de daha kendimi tanımadan O'nu tanımıştım. Müthiş bir şey. Kadınlara doğuştan gelen zeka ve iç güdüleri onda çok erken yaşta kendisini göstermeye başlamıştı, bazen beni çileden çıkartırdı. Bazen küserdi bana, ben yeniden barışabilmek için binbir çeşit maymunluk yapardım. Çok güçlüydü, çok dayanıklıydı desek daha doğru olur. Kurmalı arabaların ilk çıktığı zamanlarda babam bir tane almıştı bana. Çok güzeldi, babamın kendi isteğiyle aldığı ilk oyuncaktı bana. Bir çocuğu mutlu etmek bu kadar basitti işte. Babamla karşı karşıya oturup arabayı bir birimize yollardık. Ertesi gün arabayı O'na gösterdim, nasıl çalıştırması gerektiğini öğrettim ve oynamaya başladık. Sanırım kurma kolunu biraz fazla çevirmişti, daha hızlı gitmesini istedi herhalde bilemiyorum. Kırıldı sonra. Ben üzüntü ve kızgınlık arasında geçirdiğim o öfke nöbetiyle saçlarından bir avuç almıştım elime ve elimde kaldı. Bir babanın çocuğuna attığı tokattan hemen sonra elini ısırması gibi ani bir pişmanlık kapaldı tüm bedenimi. Ancak O'ndan en ufak bir acı ifadesi çıkmamıştı, (sonrasında ağlamamıştır umarım) pişmanlık ve şaşkınlık arasında hangisinin ağır bastığına karar vermeye çalışırken çıktı evden. Daha sonraki günler yeniden kaldığımız yerden devam etmiştik ama bu olanlar için asla özür dileyememiştim ondan. Tüm kalbimle özür diliyorum senden...

     Sonraki yıllarda şehirler değişti, bağlatılarımız koptu. Şimdi yeniden iletişim halindeyiz ama o kadar işte.. O benim ilk arkadaşımdı, ilk dostumdu. O bir melekti, zaten ismide melekten türemişti. Umarım mutlusundur, hep mutlu olursun.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

     Bu şehre adım attığım ilk haftalarda tanıdığım müthiş bir insan vardı, hala daha var. Bir fastfood dükkanında tezgahtardı. Kelimelerin kifayetsiz kalmasına sebebiyet verecek derecede doal bir güzelliği vardı. Zaten insanların iç güzelliklerinin dışlarına vurduğuna inanırım ben, öyle gerçektende. Dikkatli bakarsanız farkedersiniz. Beni o fastfood dükkanına bağımlı hale getirmişti. Aslında bağımlılığım başka bir şeydi ama neyse.

     Karşısında doğru dürüst konuşamazdım. Lanet olsun dostum, çıkmıyordu ağzımdan istediğim kelimeler. Aylarca devam etti bu böyle. Sonra bir süre gitmedim. Yorulmuştum belki de.Sonra bir ay kadar sonra gittiğimde işi bıraktığını öğrendim. Milyonluk şehirde bir daha nerden bulabilirdim ki onu. Aynen o şekilde, bulamamıştım da zaten.

     Bu süre zarfında biraz kilo aldım ve mevsim normallerine seyredebilmek için kendimce uyguladığım bazı fiziki aktivitelerim var. Bu akşam da aynı şekilde oldu. evden çıktım ve kendimi evimden çok uzakta buldum. Normalde 15 dakikalık aralarla gelmesi gereken otobüs, yarım saat geçmesine rağmen gelmemişti. İyi ki de gelmemiş. Bir ara birisinin bana baktığını farkettim ve kafamı çevirdim. Mutluluk, heyecan, sevinç, şok etkisi... Hepsi bir anda yüklenince bedene, kulağının gibinde balon patlatılmış bir tavşandan farksız olmuyor insan. Evet doğru tahmin, karşımdaydı işte. Oradan bana bakıyordu öylece...

     Uyandığım bu boktan sabaha anlam yükleyen iki müthiş olay yaşadım bugün. Hiç bir sabaha gereksiz uyanmıyoruz. Hiç bir sabahın bize neler getireceğini asla bilemeyiz.

     Hadi şimdi bir Conan O'brien dansı yapalım ve yatalım.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Blogger Witget